Türk Milletini Türkiye Cumhuriyeti Devletini aşağılama suçu, TCK 301. maddesinde, Devletin Egemenlik Alametlerine ve Organlarının Saygınlığına Karşı Suçlar başlığı altında açıklanmıştır. Buna göre; Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ve Devletin yargı organlarını alenen aşağılayan kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Devletin askeri veya emniyet teşkilatını alenen aşağılayan kişi hakkında da, birinci fıkra hükmü uygulanır.
Eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz. Bu suç nedeni ile soruşturma yapılması, Adalet Bakanının iznine bağlıdır.
5759 sayılı yasa ile TCK 301. maddesinde değişiklik yapılmıştır. Buna göre maddenin birinci fıkrasında, Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Türkiye Büyük Millet Meclisini, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ve Devletin yargı organlarını alenen aşağılamak suçu tanımlanmış ve üç yıl olan cezanın üst sınırı, iki yıl olarak değiştirilmiştir.
Değişiklik ile birinci fıkrada yer alan “Türklük” ifadesi, “Türk Milleti” olarak değiştirilmiştir. Yasa gerekçesinde millet, geçmişten beri bir arada yaşamış, şimdi de bir arada yaşama inancında, istek ve kararında olan; aynı vatana sahip; aralarında kültür, tarih ve ülkü birliği olan insanların oluşturduğu toplum olarak tanımlanmış, toplumun millet olma özelliğini taşıması için, üzerinde hayatını sürdürebileceği vatanının bulunması; bireyleri arasında kültür ve tarih birliği ile aynı devlet çatısı altında yaşama arzusunu ifade eden ülkü birliğinin bulunması gerektiği açıklanmıştır. Madde metninde kullanılan Türk Milleti ibaresinden anlaşılması gereken budur.
Maddenin birinci fıkrada yer alan “Cumhuriyeti” ibaresi “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” şeklinde değiştirilmiştir.
Bu suç için dava zamanaşımı süresi sekiz yıldır
T.C.
YARGITAY
16. Ceza Dairesi
2017/1474 Esas 2017/4500 Karar
Karar Tarihi: 15.06.2017
ÖZET: Sanığın Türk vatandaşlığından çıkmak amacıyla dava açtığı, mahkemeye sunduğu dilekçesindeki ifadelerin sanığın ifade özgürlüğü kapsamında bulunmayan ve eleştiri sınırları içerisinde değerlendirilmesi mümkün olmayan sözlerinin; nefret içeren, incitici, küçük düşürücü, aşağılayıcı mahiyette olması nedeniyle hakaret niteliği taşıdığı gözetilmeden mahkumiyeti yerine yazılı gerekçe ile beraatine karar verilmesi kanuna aykırı olup hükmün bozulması gerekir. (İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi m. 19) (AİHS. m. 10) (2709 S. K. m. 25, 26) (5237 S. K. m. 301)
Avrupa İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin 19. maddesinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10/1. maddesinde, T.C. Anayasasının 25 ve 26. maddelerinde ifade özgürlüğüne yer verilmiş olup, birbirlerine benzer şekilde; “Herkes görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve Ülke sınırları söz konusu olmaksızın haber veya fikir almak ve verme özgürlüğünü de içerir.” biçiminde ifade edilmiştir.
Ancak; ifade hürriyetinin sonsuz ve sınırsız olmadığı kısıtlıda olsa sınırlandırılmasının gerekeceği uluslararası ve ulusal alanda normlara konu edilmiştir. Bu cümleden olarak uluslararası alanda İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 10/2. maddesinde; “kullanılması görev ve sorumluluk yükleyen bu özgürlükler, demokratik bir toplumda, gerekli tedbirler niteliğinde olarak … başkalarının şöhret ve haklarının korunması … için yasayla öngörülen bazı merasime, koşullara sınırlamalar veya yaptırımlara bağlanabilir.”
“Bu hürriyetlerin kullanılması … başkalarının şöhret veya haklarının … korunması amaçlarıyla sınırlanabilir.” T.C. Anayasası ve Uluslararası mevzuat birlikte değerlendirildiğinde; hürriyetlerin demokratik bir toplumda, zorunlu tedbirler niteliğinde olarak; Ulusal güvenlik, toprak bütünlüğü, Kamu güvenliği ve düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması gizli kalması gereken haberlerin yayılmasına engel olunması veya yargı gücünün otorite veya tarafsızlığının korunması için Kanunla öngörülen bazı biçim koşullarına, sınırlama ve yaptırımlara tabi tutulacağı anlaşılmaktadır.
Ancak, ifade özgürlüğünün sınırlandırılmasına ilişkin düzenlemelerin dar yorumlanması gerektiği, sınırlandırma için önemli bir toplumsal ihtiyaç veya zorunluluğun bulunması, bu sınırlandırmanın meşru bir amacı gerçekleştirmek için yapılması, sınırlandırmada aşırıya gidilmemesi ve her halükarda gelişini zedelemeyecek ölçüde yapılması görüşü genel bir kabul görmüştür.
Yasal bir düzenleme, sınırlamanın meşru bir amacı ve nedenlerinin bulunması, sınırlamanın meşru amaçla orantılı ve önlemin demokratik toplum bakımından zorunlu olması gerekmektedir. Demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden birini ve toplumun ilerlemesi ve bireyin özgüveni için gerekli temel şartlardan birini teşkil eden ifade hürriyeti sadece kabul gören veya zararsız veya kayıtsızlık içeren bilgiler veya fikirler için değil aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar içinde geçerlidir. Bunlar demokratik bir toplumun olmazsa olmaz tolerans ve hoşgörüsünün gerekleridir. (Tezcan, Erdem Sancaktar, Türkiye’nin İnsan Hakları sorunu 2. baskı s. 462)
Ne var ki; iftira, küfür, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici söz ve beyanlar, müstehcen içerikli söz, yazı, resim ve açıklamalar, savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzeni cebir yoluyla değiştirmeye yönelen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik bulunan ifadeler ise düşünce özgürlüğü bağlamında hukuki koruma görmemekte, suç sayılmak suretiyle ceza yaptırımlarına bağlanmaktadır.
Sanığın Türk vatandaşlığından çıkmak amacıyla dava açtığı, mahkemeye sunduğu dilekçesinde özetle “işkence suçlarından Türklerin sabıkalı olduklarını, Tanrının hiçbir ırkı, dini, cemaati Türklerle bir arada yaşamak mecburiyetinde bırakmamasını, Türklerin gittiği yere terör, uyuşturucu götürdüğünü, aklı olanın Türkleri kendi topraklarına sokmaması gerektiğini, Türklerde siyasi ahlakın olmadığını, 20 ülke dolaştığını Türk polisinde gördüğü çirkinliği, işkenceyi, zulmü, hakareti başka hiçbir yerde görmediğini, Türklerden tiksindiği, iğrendiği kadar başka bir milletten iğrenmediğini, Türklerle yaşamanın midesini bulandırdığını,
Türklerde utanmanın olmadığını, başka bir yerde vatansızda yaşayabileceğini, Türklerin kölesi olmadığını, soykırım ve işkence suçundan dünyada böyle bir ülkenin daha olmadığını, Türk polisi kadar işkenceci başka birilerinin olmadığını, Türklerde adalet olmadığını ölünce Türklerle aynı mezarlığa gömülmek istemediğini ve Türklerden iğrendiğini…” belirten ifadelerin yer aldığı, sanığın ifade özgürlüğü kapsamında bulunmayan ve eleştiri sınırları içerisinde değerlendirilmesi mümkün olmayan sözlerinin; nefret içeren, incitici, küçük düşürücü, aşağılayıcı mahiyette olması nedeniyle hakaret niteliği taşıdığı gözetilmeden mahkumiyeti yerine yazılı gerekçe ile beraatine karar verilmesi, Kanuna aykırı, o yer Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bu sebepten dolayı BOZULMASINA, 15.06.2017 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Tüm hukuki danışmanlık ve talepleriniz için 08504201155 numaralı hattımızdan hukuk ofisimize ulaşabilirsiniz.